yanıtsız soru

Hani demişler ya zamanında
“Kavuşursan meşk, kavuşamazsan aşk olur” diye,
hakkaten öyle. Ve buna göre hemen herkes aşk yaşıyor.
Yaşıyor yaşamasına da yaşatmıyor bu meret.

örneğin acı tatlı her şey kavuşamadığın kızı hatırlatır,
hükmen yarım akıllısındır artık.
Sanki bir ayağın hep onun bulunduğu kenti işaret eder.
Sebepsiz yere gitmek istersin,
sana kollarını açıp “gel” diyen biri olmadığını bile bile
koşa koşa gitmek istersin.
Küçücük dünyan daha da küçülür.
Uyandığında “o” vardır mesela aklında.
Hâla uyuduğunu sanır,
ayakta rüyalarınla konuşursun, duyan olmaz senden başka.
Aslında ölmüşsündür de adını hastalık koyarsın.
Ne vakit düşünmeye koyulsan bedeninin sol yanı sızlar,
sıkışır, yanar.

Kötüsü,
sen bu haldeyken onun olağan ve “mutlu” bir hayat sürmesini ister,
umud edersin.

Daha kötüsü,
yalnızlığa alışmaya başlarsın.
Zaten doğdun doğalı yalnızsındır artık.
Hiç kimsen yoktur etrafta,
herkes "o"ndan bir parça taşır.
“Unuttum” derken sesin çatallanır “yalan söyleme” der sol yanın.

En kötüsü,
bir başkasıyla olağan ve “mutlu” bir hayat sürmesi değil de
senin "o"nu hak ettiğini düşünmen yakar sol yanını.

Sol yanını ayırıp def etmek istersin dünyandan
Onu da beceremezsin
Aklın kangrendir bir parça,
kim “aşk” dese var gücünle yardım edersin
“Aşk adamı” derler ardından
artık sol yanından ibarettir bedenin.
ruhun elim bir derde düşmüştür
perhizi aşk bu derdin.

Ne vakit biri kalksa masadan
tutunacak yer ararsın.
Hastasın!
O artık başkasıyladır.
Onu hatırlatır diye başkalarını da sevmezsin.
Cevap veremediğin sorular vardır.
“Kalp hastalığınız var mı bayım?” diyen herkes kulağınızın ağır işittiğini sanır.
Oysa yanıtsızdır bu soru,
“aşk” herkese söylenmez.