gamzede

hastayım doktor
ve bence
ölmeliyim
şimdi
tam da burada
gamzede bir berber gibi
eşi dostu arayıp
öldüğümü ıspatlamalıyım
hemşirelerin ne kadar sıcak kanlı olduğunu
anlatmalıyım
ve cehennemde bir de bunun şerefine
bir de bunun şerefine yanmalıyım
doktor
eşe dosta söyleyin
bu dünyada ne kadar yaşarsan
o kadar yaşıyorsun
ve ölürken birine sarılmak istemiyorsun
filmlerdeki gibi
bir gün cezam biterse
sevgilimi kuşanıp
cenneti de
anlatacağım size

o mahkemede ben de olsaydım eğer

ah muhsin ünlü'nün affına sığınarak...

salman'a 500 lira borç verdim bugün
boşasın diye karısını
vermeseydim 500 lira
ayrılmaz mıydı?
hemen bir bilene sormam lazım,
mahkeme kurulmasına vesile olmak
aynı şey mi yuva yıkmakla?

salman'a 500 lira borç verdim bugün
param olduğunu bilmese gelmezdi bana
bilmeseydi vermezdim vallaha

çok yalan taşımam semerimde,
ya param yok diyecektim ya da...
hayırlısı dedim elim cebimde
500 lira borç verdim bugün salman'a
çocuklar yengede kalırmış, öyle dedi
salman tek tabanca
yarın adliyeye gidecekmiş
arayıp lazım oldu 500 lira
desem yıkılmaz mı bu yuva?
hem biraz tuz alacaktım eve, biraz yoğurt ve su
siktir et evi, içelim en kralından 500 liraya
hem balık da yeriz
desem kurtulur mu bu yuva?

salman'a verirken 500 lirayı
500 lira da borcum olsun boşanmayın
desem ağlamaz mıydı çocuklar?

işsizlik yuva da yıkarmış meğer
salman'a iş vermeyen bütün zalimler
cehennemde karşıma çıktığınızda
öyle bir yumruk patlatacağım ki tam burnunuza
göreceksiniz, istikrar ne demek
kâr ne demek.
ve aile.
bu sözlerimi resule aynen ilet sevgilim
aile mahkemelerinin de allah belasını versin
işsizliğin de!

siz bizi ararsınız

adam olan aya çıktı aya!
benim şiirlerim
bu ay da
hiçbir dergide yayınlanmadı
iş başvurularım hâlâ
yanıt bulmadı.
ama bir gün
parayı bulduğumda
başvuru yaptığım tüm firmalara
rakip firmalar kuracağım
iş veren olacağım
fakire, fukaraya
allah kul etmesin beni paraya

sevmesen de uyursun bazen

uyardık,
uyurduk
uyudukça yenileneceğiz zannederdik.
öyle öğrettiler.
uyuduk,
yenildik.

rüyamdaki cennet

cehennemde günahları kadar yandıktan sonra
anna paquinin saçlarını siyaha boyayacaklar
çünkü hiçbir sarışın opera salonunda ağlamaz
cennette göbeğini kapatmayan ceketler giyecek
hiç kimse adıyla seslenmeyecek
hiç çocuk olmamışlar bile anne diyecek
anne paquin vanessa paradis ile şarkılar söyleyecek
evcilik bile oynayacağız
vanessa anne olacak ben baba
anne paquin komşu
akşam işten gelirken arthurdan selamlar getireceğim
uzun makarna yeyip şarap içeceğiz en pahalısından
onur ünlü tüm peygamberlerle film çekecek
hazret idris dahil
natalie portmanın yalancısıyım
tüm politikacıların imanına şaibe karışmış
yargılanıyorlarmış
barodan avukat talepleri reddedilmiş
müebbet yiyebilirlermiş
nizamülmülk hariç
allah rahmet eylesin dedi natalie
yemek yerken olöf arnaldsdan bir şarkı çalıyor hep
vanessa öyle istemiş
vanessayı cennette de ödüllendirdiler
dişlerinden utanmıyor diye
nuri bilge ceylan göğsüne dövme yaptırdı
türk bayrağı
athlete diye bir müzik grubu var
uzaklara baktığımda çalıyor şarkıları
hitleri görür gibi oldum
bir koşu resule sordum
benzetmişsindir zulüm edenin işi ne cennette dedi
sallallahu aleyhi ve sellem demesem de oluyor burda
herkes tevazu sahibi tiyatro oyuncuları bilhassa
aleyhimde konuşulan her şeyi duyabiliyorum
böyle de özgürüm yani
ama kullanmıyorum her özelliği
zamanımız çok
sonsuzluğa saklıyorum çoğu hevesimi
vanessayla kimsesiz çocuk sahiplenmeyi düşünüyoruz
bakalım hayırlısı
ferhat ile şirinin selamı var herkese
onlara da komşuyum sıhhatleri yerinde
hiç olmadığım kadar huzurluyum
cem yılmazın dediği gibi
cennet de cehennem de insanın içinde

sokaklarda yürümek zorunda değilsiniz

muafiyet dağıtıyorum
iş belledim bunu
anneme, babama
arkadaşlarıma
her fırsatta
söylüyorum
muafsınız.
benden.

salatalık satan biri salatalık koksun

domates satan biri domates
salatalık satan biri salatalık koksun istiyorum
bir cellat da kan
veya son nefes

bu da benim faşizmim
herkes seçtiği hayatı yaşasın
fazlasını değil.
tanrı her şeyi öbür tarafa saklamasın

sorularım yanıt bulmasın

bir anne, anne olduğu gün
ne kadar kirli olabilir?

bir cellat, baba olduğu gün
kaç can alabilir?

yemek ve kurşun

insanlar açken daha bir öfkeli.
savaş halinde halkın karnı pek doymaz
askerlerin de.
savaşlar bu yüzden kanlıdır belki.

boydan boya

hep kısa boyluydum
kadınlar uzattı
ve çocukluk efkarlarım
omuzlarımdan inmeseydi,
uzamazdım belki.

keşke çocukluk efkarlarım
büyük adam efkarlarıma
yer vermeseydi

kadınlar
rengarenk silgili,
dantelli yakalı öğrenciler olarak kalsaydılar
hapishaneler inşa edilmezdi
ve tımarhaneler

paydos ve tevazu

koşmalı mı şimdi?
az önce istifa dilekçesini vermiş bir yeniçeri gibi
koşmalı mı?
peki kaç sokak?

koşmanın ölçü birimi neydi?
ben sokak deyiverdim
birçok şeyin ölçü birimi, sokak
sokaklar
amaçsızca koşanların üvey anası

koşmak yormuyor
niye koştuğunu bilmemek kadar

biz iş arayanların ayakları
yorulmuş ayak kokar,
ideoloji değil.
hiç değilse bu marifetimizle övünelim
hiçbir fikre körü körüne katılmayışımız adam etsin bizi
bizim eniştelerimiz, dayılarımız yok
çalışsak yapardık
evelallah
fikrimiz hür, zihnimiz hür
kula kulluk etmedik
çok şükür
aşımız helal
sesimiz gür

adaleeeeeeeeeeeeeet!

o filmlerdeki büyük adamlar gibi
kılıcımı toprağa saplayıp
adaleeeeeeeeeeeet!
diye ağlayıp
bağırmak istiyorum
adalet gelecekse
bir yerlere

şaibeli ödül

şiir ödüllerinde bile
torpil ile şaibenin
kol gezdiği yıllardayız
ağlayalım
gülünecek halimize

insan

dinden,
dilden,
ırktan,
cinsiyetten
önce gelen ortak bir etikete sahibiz
insanız insan!

yorgunum ve yolcuyum

bir kadın kaç sokaktır koşuyor olsa ki
bu diyardan göç etmeli?
bir şeyler namaza çağırıyor beni
imamı, cemaati
minareler ve camii

uzun bir adım atıp karşı vatana varsam
sarsam bir şeyleri,
sıkı sıkı kavrasam
şöyle etimle budumla değil, kemiklerimle sarsam
uzaklara götürmeğe kucağıma alsam
hiç durmadan koşsam yorulmasam
bir şeyler aşka çağırıyor beni
gözleri, elleri
yüzü ve dili

yorgunluktan susmuyorum,
susuyorsam korkudan
kaybetmekten ve kazanamamaktan

evla olanı söyle, gel diyeyim mi?
varmadan,
vatanından gideyim mi?
durup bucağında dinleneyim mi?
aşk eyle beni bir yolu varsa
hoşt eyle beni gereği buysa

arabesk

şimdi yirmilerindesin tabii
uzun bir süre de öyle kalacaksın
sadece sokağın sonundan bakacaksın
bana
hiç yakın olmadın, uzaksın

en büyük korkum
kırklı yaşlarında
ortasında, bir sokağın
ayaklarımı yere çivileyip
"nerden bilecektim beni sevdiğini?"
diye gülme ihtimalim ağlayarak

bu kadar uzakken kucağına
nerden bilebilirdim aşık olduğunu bana?
behrinda
yirmi yaşındayım ama
kırk yıldır uzağım sana, aklına

başka şehirlerin mısraları

siz tüm bunları biliyorsunuz tabii
ölmek göç etmekse bu diyardan
başka başka diyarlara
bir parça mülteci olacağız
ait olmadığımızdan değil
meyve ağaçlarını
başkalarının dedesi sapladığından toprağa

vatansever başka
iktidarsever başka

güce tapanı görmezden gelmeyelim
ve hiçbir fikri olmayanı.
fikri olmayan da tasdikçi
babasına ve daha evveliyatına

özgüven başka
cahil cesareti başka

şurada dururken saygıyla
ezanın okunacağı tutsa
aman allahım!
sen şefaatten mahrum bırakma

dindar başka
dinci başka

şüphesiz ki bir ayeti olmadığı gibi yorumlayanlara
allah sopa yaratmaktan çekinmez

muhbir başka
muhabir başka

hiç kimse kahvaltı haberlerinde patates kızartması yemiyor
alkol akla kötü kötü şeyler getirdiğinden değil
kişiyi kendisi yaptığından yasaktır belki
"sen seni bil sen seni"

klasik başka
klişe başka

tozlu bir holivud filmi
türk dil kurumunun sınırlarını zorluyor

anneler anne olmaktan vazgeçtiğinden beri
babalar hep biraz baba değil.

saygıda kusur

babam eşşoğlu eşekti
behrinda, sevdiğim
eşekliklerim çok eskiye dayanır
nenem, dedemden
annem babamdan çok çekti

bu yüzden çocuk yapmayalım
behrinda, çiçeğim
bizde eşeklik ırsi
müstakbel oğlum da eşektir

ama boyuna sevişelim
behrinda
belki de camdaki karaltı eceldir
son kez bakayım sana
benim sandığım gözlerle
şiirler oku dudağıma
behrinda

aile-i eşraf

şarap kokan adamların
şurup kokan çocukları
görev biliyormuş
sigara bağımlılığını.
önce ciğerleri
ölüyormuş
sonra kendileri
ve anaları

kaç yıldır annelik ek iş?

en sevdiğim yemeklerin aşçısı ökkeş usta
dizim kanadığında ablama koşardım
"anne" diye ağlardım cehaletten

ateşim çıkarsa
mendili ıslatıp kendim koyardım
kendi başıma

ödevimi canım isterse yapardım
sokaktan çekilince arkadaşlarım
ben de "annem çağırıyor" zannederdim

kaç yıldır annelik ek iş bilmiyorum
ama anneli annesizliği bilirim

anneli annesizlik,
kimsenin uyanmadığı bir evde
hıçkıra hıçkıra ağlamaktır
geç kalmaktır derse.
çocukluğa özlem duymamaktır

kızlar

fikirlerinizle de varolun kızlar
memelerinizle olduğunuz kadar

ekmek aslanın neresinde?

bir gün fareler de
oyuncakların yerini alır be kaptan
daha az tehlikeli toptan, tüfekten
daha insancıl kurttan koyundan

biz de paltomuzu kuşanıp palyaçoluk yaparız belki
vizyon katalım diye değil
eski palyaçolar gibi
açlıktan

Benim yüzümden

Yüzümde kocaman bir insan oturuyor,
Kafamı nereye çevirsem o oraları izliyor
ben onu.

Kim küfretse üzerine alınıyor
Canını sıkıyor her şey yüzümdeki adamın.
Herkes onunla ilgileniyor
o benle.

Yüzümde kocaman bir insan oturuyor,
Şöyle göz kapaklarımı kapatıversem
uykuya dalıyor.
Kulağına üflesem, dönüp bana bakıyor.
Ne zaman ölmeyi istesem
Bağırıyor.
Uykuluysam gözlerimi kapatıyor

Sıkıldıysa herkesin selamını alıyor,
Telaşlıysa ayaklarıyla bıyıklarımı tarıyor,
Sevinçliyse herkese selam veriyor
Yüzümdeki kocaman insan,
olmasa ölürüm yalnızlıktan.

kimseye söyleme varolmadığını

kapalı kapılarımız var be kaptan
çoğunun anahtarını kaybetmişiz,
elleri çilek kokan bir çilingir bekliyoruz.
belki gelir,
belki de çoktan gitmiştir.

kimse bilmez de sen bilirsin be kaptan.
-kimseye söyleme varolmadığını,
yalnız deseler de deli demesinler ardımdan.
deliye adres bile tarif etmezler-
ne tarafta çilingirler sokağı?

Penceremden bakarken

bir adam görüyorum,
ne uzak, ne de yanımda
gençten biraz yaşlı,
biraz da ham
ısrarla bana bakıyor
belki birine benzetti,
belki de kan çekiyor kan,
çayını yudumladıkça içim ısınıyor
camda yansıyan adam.

Her ölümlü yalnızlığı tadar

insanların adresleri var be kaptan,
senin?
şu tekneni bir fırtınaya kaptırsan,
varın yoğun denizin.

kaç yıldır ne bir dost ne de arkadaştan
bir kelam, söz işitmedin.

bari bir cümle bir şey yaz be kaptan,
ölsen olmayacak vasiyetin.

hoş; neyi, kime, ne şartla bırakacaksın ki?

bir adres ver, senin ağızından mektup atayım kaptan,
terfi etmeden yalnızlıktan

Kaçan trenler istasyonu

bir gün büyük adamlardan olacağımızı düşlüyorsak, boşuna.
büyük adamlar, çok küçükken karar verdiler,
büyük adam olmaya.
geç kaldık.

Doğamamak

babam ölü doğmuş,
annem babasız

Örnek ölmek

ne boş hayatlar yaşıyoruz be kaptan,
şöyle, şurada kendimi assam, bir tek sen kurtarırsın,
teknenin bereketi kaçmasın diye.
"git başka yerde geber ulan" dersin.
laf aramızda hiç kırıcı konuşmazsın,
cümlelerin yok ki kaptan
kimse üzerine alınamaz.

tanıdığım en iyi matematikçi bakkal
biz mi boşuna yaşıyoruz,
yoksa şu süslü karıları beceren puştlar mı?

eminim,
köpek olsam kimseye saldırmam da,
gelir mahallenin iti kopuğu bana saldırır.

ama biliyor musun ölsem mezarıma kimler sarılır?
şevket abilerin oradaki dilenci var ya,
sahi o çocuk okusa başbakan olur ha.

neyse,
bu akşam içebileceğimizden de çok çay yap kaptan,
biraz da israftan yanalım
cehennem de arkamızdan ağlamasın.

yirmidört

aklına girebilecek son kişiyken,
aklımdan çıkmayan ilk kişi oldun.

çok mu yüz verdim?
çok mu yüzsüzüm?

şöyle bir sokak toplanıp dövse beni,
oynarım, gülerim.

ya ölmek istiyorum,
ya da ölümsüzüm.

annem olsam doğurmazdım kendimi.

Garip

Hiç yüksek sesle konuştuğunu duymadım,
Boyuna yazar, gezerdi
Hiçbirimiz anlayamadık onu,
Genellikle sessiz, ifadesizdi.
Üzgün olduğuna adım kadar emindim,
Ama hiç dert anlatmazdı.

Enver abi vardır, bizim manav,
Ondan karpuz alır kıraathanede yerdik.
Genellikle konuşmaz, bize katılırdı,
Bir, bilemedin iki kez muhalif gördüm onu.
Çocuklarla muhabbet eder, harçlık verirdi.

Bir anası vardı bir de bu kıraathane,
Sevdalısı neyim yoktu garibimin,
Korkmazdı ama kaçardı köpeklerden.
Hiç taş çaldığını görmedim,
Kalemtıraş çıkmış cesetinin cebinden.

Kirleniyorum

sokakları sevmezdi,
en az kirlenmeyi sevmediği kadar.
şöyle böyle bir hayatı vardı,
söylemese de bakkal amcayı pek severdi.

nerden baksan kaç yıldır görüşmüyorduk
yukarlara bakıp yıkanıyorum şimdi,
yıkandıkça kirleniyorum
bu banyoda asmış kendini

Git

kadın yavaş yavaş ayakkabılarını giyiyor
gözleri ıslak gibi,
bariz mutsuz.
o kadar yavaş hareket ediyor ki,
bir şey söylememi bekliyor gibi.
bir "gitme" diyebilsem dünyalar onun olacak,
hızlıca paltosunu alıp çıkacak.
belki "işte sen busun!" diye yakınacak.

her ne yaparsam yapayım, gitmesini engelleyemem
o da farkında.
ama bir "gitme" duyabilmek için her şeyini feda eder,
"gitme" demem için bu kadar yavaş giyiniyor.

"gitme" desem dünyalar onun olacak.
koşarak çıkacak bu evden,
önce akan makyajını silecek,
sonra şen bir şarkı mırıldanarak sokaklarla sevişecek.
"yine gitme dedi ardımdan" diyerek sevinecek.

hâla paltosunu giyemedi.
"gitme" diyeyim de ağlamayı bıraksın,
varsın yine o kazansın.
insanlar evimden ağlayan bir kadın çıktığına şahit olmasın,
varsın yine ben kaybedeyim.
-gitme!

Gülmeyi

Kara tahta önünde tir tir titrediğim günlerimi unutup,
Bir bir olgunlaşıyorum,
"Olgunlaş be oğlum" diyen bir adam oluyorum.
Eskiyi kim aramaz ki?
Annemin tarhana çorbasını özlediğim günlerimi özlüyorum
ve düşmeyi.

Evvela yürür, sonra koşarım

En çok nereyi seviyorum biliyor musun?
Hastanelerin sokaklarla birleştiği yeri,

Bir arkadaşıma borcum var.
Şu şehir hayır gazeli,
Gebeysem öyle boydan boya.
Çalışır öderim borcumu.
Giderim sonrasında,
Evvela yürür, sonra koşarım.

Kimseye bir şey anlatmayan yazılar yazarım
Böyleden, şöyleye.

En çok nereye kızıyorum biliyor musun?
Sokakların hapishanelerle birleştiği yere.

Kimsenin beğenmediği türküler dinletiyorum kendime.
Sonra sokak o kadar ısınıyor ki,
Bir kız görüyorum, adı Serap,
Kaybolacak bir üniversitede okumuş.
Bir elinde diploması, diğer elinde gururu.
işsizlik sanat olsa, heykeli Serap olmalıydı.
Kaybolacak üniversitesinde işsizlik okudu serap.

En çok nereye üzülüyorum biliyor musun?
Üniversitelerin sokaklarla birleştiği yere.

Nerden baksan en olmaz notu almışım,
Geçtiğimi sanırken kalmışım.
Neredeyse hiç kimsenin konuşmadığı şeyleri düşünüp
Caddelerin insan doğurduğu yerlerde,
Elimde mızıkamla, ağzımı çalmışım.

En çok nereyi özlemiyorum biliyor musun?
Bağ evlerinin sokaklarla birleştiği yeri.

Ve
Hiç kimsenin bilmediği bir bağ evinde,
Boyuna puro içip mızıka çalmayı da özlemiyorum.

En çok nereyi seviyorum biliyor musun?
Ellerimin ellerinle birleştiği yeri.

Herkese herkes

nasıl düşündüğümüzden çok ne düşündüğümüz
önemli,
önemsiz zihinlerde.
ne kadar boyarsam boyayım tuvalimi
bir renk gelip köşeye sıkıştırıyor.

yağmur unutmayayım diye mi var allahım!
gök yüzünü.

kim ne derse desin,
ben kimsenin girmediği sokakları olan bir şehrim.
cahilim fikrim taze.
herkese herkes kadar uzağım
damlarımda ezan okuyan çocukların
davetine kimse icabet etmiyor.

nereye

ne duruyorum işte, tam burada,
ne de yürüyorum.
radyom var ama benim de olmayabilir.
yeni uyanmış bir şarkı mırıldanıyor dudaklarla
kimsesiz.
uyanmış,
yalnız uyanmışlığının mükemmeliyetini kavratma-
derdinde gibi.
belki de uyandığı için yalnız. bu gerçekten önemsiz.

hiç sokağa girmiyorum,
şayet gidiyorsam
önemli biriyim galiba,
caddeler caddelere eklenmiş,
gideyim diye.
uyanırsam saatime bakayım unutturma.
pek çok saattir yoldayız gibi.

nereye gittiğini bilmediğimiz bir otobüste,
boyuna su içip, bahşiş veriyoruz.
hiç ölmeyecekmiş gibi